SOSYAL AVRUPA'NIN GELİŞTİRİLMESİ
Avrupa Birliği, toplam nüfusları 370 milyon olan ve 11 resmi dilin konuşulduğu 15 üye devletten oluşur. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nda, Avrupa düzeyindeki politika başlangıçta sadece ekonomik konularla sınırlıydı. Ama sonraları dikkatler, Avrupa'nın sosyal yapısının kurulmasına çevrildi. Kadınlar ile erkekler arasında fırsat eşitliği, emeklilik güvencesi, eğitim olanakları, sağlık hizmetleri, çalışanların hakları, işyerinde sağlık ve güvenlik gibi konular sosyal gündemin maddelerini oluşturuyor. AB, bütünleşme çabalarını üç yönde sürdürür: Üye devletlerin sosyal alandaki yasalarının uyumlaştırılması, ulusal sosyal güvenlik sistemlerinin birbirine yaklaştırılması ve sosyal güvenlik politikasının amaçlarının tanımlanması.
Avrupa ülkelerinin sosyal güvenlik harcamaları, Japonya ya da ABD'nin bu konudaki harcamalarından önemli ölçüde fazladır. Avrupa'da sosyal güvenliğin GSİH içindeki payı %22 iken; bu oran ABD'de %15 ve Japonya'da %12'dir. 'Avrupa sosyal modeli', dayanışma kavramı üzerine kurulmuştur. Birbirlerine tek bir iç pazar yoluyla bağlanmış olmalarına karşın 15 üye devletteki sosyal standartlar arasında farklılıklar vardır. Örneğin, diğer üye devletlerden farklı olarak Yunanistan, İspanya ve İtalya'da devlet tarafından garanti edilen asgari bir gelir yoktur. Bu tür ekonomik ve sosyal dengesizliklerin, ortaklaşa çabayla ortadan kaldırılması zorunludur.
Avrupa Birliği Antlaşması'nın hedeflerinden biri, işyerinde sağlık ve güvenliğin artırılmasıdır. İşlerinde tehlikeli maddelerle karşı karşıya kalanların, örneğin aşağıdaki fotoğrafta gösterildiği gibi bir kimya tesisindeki kaza sırasında görev yapan itfaiyecinin özel bir korunmaya ihtiyaçları vardır. Ancak, Avrupa ölçeğindeki ortak kurallar makine kullanımı gibi daha olağan işlere de uygulanır. Firmaların, işçilerin güvenliği pahasına önlem almaktan kaçınarak mali avantajlar elde etmesinin önlenmesi için Avrupa standartlarına ihtiyaç vardır.
İLK YILLAR
Birliğin tümü için bağımsız bir sosyal politikanın önemi her zaman tartışma konusu olmuştur. Sosyal politika, Avrupa'nın her yerinde ne ölçüde standartlaştırılmalıdır? Bu soru, daha 1957'de A.E.T'nin kuruluşuna ilişkin müzakereler sırasında gündeme gelmişti. Halka yüksek düzeyde bir sosyal güvenlik sağlanması işverenlerin ve devletin karşı karşıya oldukları kısa dönemli maliyetleri artıracağından, o sırada ekonomik gerekçeler önemli bir rol oynamıştı. Ne var ki bir ekonomik toplulukta yer alan üye devletlerin tümünde aynı temel ekonomik koşullar kurulmuş olmalıdır. Dolayısı ile sosyal refahın sağlanmasının firmalara yüklediği yüksek maliyet gibi rekabeti aksatma olasılığı bulunan hususların uyumlaştırılması gerekir.
Bu konuda iki temel düşünce akımı vardır: 'Neo-liberal' ekonomistler rekabetin üzerindeki sosyal ve diğer kısıtların en aza indirilmesi gerektiğini savunmakta, bunun refahı en yüksek düzeye çıkaracağına inanmaktadırlar. Sosyal maliyetleri, ekonomik durum gerekli kıldığında ayarlanabilecek birçok maliyet faktöründen sadece biri saymaktadırlar. Öte yandan, toplum için bir refah devleti modelinden yana olanlar sosyal harcamaların toplumsal barışın korunmasında vazgeçilmez önem taşıdığını düşünmektedirler. Avrupa'nın her yerinde aynı sosyal standartların var olmasının, firmaların karşı karşıya oldukları maliyetler farklı olduğunda rekabette ortaya çıkan aksamaları önleyeceğine inanmaktadırlar. Aksi takdirde sosyal koruma düzeyinin yüksek olduğu ülkelerdeki firmalar işgücünün daha ucuz olduğu yerlerde yatırım yapmak isteyeceğinden bu ülkelerde istihdam azalacak ve sermaye ülke dışına çıkacaktır.
Bu nedenle AT, bu iki uç konum arasında bir uzlaşmayı temsil eden bir politika oluşturmak zorunda kaldı. AET'yi kuran 1957 tarihli Antlaşmada sosyal konularla ilgili 12 maddeye yer verildi (117. ila 128. maddeler). Bu konular istihdam, iş hukuku ve çalışma koşulları, mesleki eğitim, sosyal güvenlik yasalarının tanınması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi, işçi sağlığının korunması ve işçiler ile işverenler arasında toplu pazarlığı kapsıyordu. AT birden çok üye devlette çalışmış işçiler için özel hükümler koymaya özen gösterdi. Artık çalışma ve sigortalılık süreleri birleştirilebiliyor, bunun sonucunda göçmen işçiler sosyal güvenlik açısından diğer çalışanlarla eşit işlem görüyordu. Ancak, sosyal politika alanında Avrupa kurumlarına verilen yetkilerin kapsamı dardı. Hiçbir üye devlet bu hassas ve maliyeti yüksek alanda kendisini kurallarla bağlamak istememişti. Durum daha sonraki yıllarda yavaş da olsa değişecekti.
1972'de Paris'te toplanan Devlet ve Hükümet Başkanları, Topluluk kurullarına sosyal politika alanında enerjik adımlar atmaları çağrısında bulunarak Avrupa sosyal politikasına yeni bir ivme kazandırdılar. Bunun sonucunda 1974'te ilk sosyal politika eylem programı yürürlüğe kondu. Eylem programları, belirli bir alandaki pratik önlemlerin öngörüldüğü, bu şekilde de bir tür politika takvimi işlevi gören belgelerdir. AT, önce bu alanda çıkardığı ve ülkelerin kendi iç mevzuatlarına aktarmak zorunda olduğu yönergeler yoluyla Avrupa mevzuatını yürürlüğe koydu. Avrupa'nın her yerinde firmaların toplu işten çıkarmalarda aynı kuralları uygulamaları, şirket birleşmeleri durumunda işçilerin kazanılmış haklarını sürdürmeyi garanti etmeleri gerekiyordu. Ulusal iş ve işçi bulma kurumlarının çalışmaları daha etkili biçimde koordine edildi ve gençlerin, engellilerin ve işsizlerin çalışma hayatına kazandırılması için önerilerde bulunuldu.
AT SOSYAL ŞARTI
1980'ler boyunca Avrupa'da sosyal boyutun önemi sürekli arttı. Avrupa'nın kaynaşmasını güçlendirecek bir araç olarak görülmeye başladı. 1989'da, Birleşik Krallık dışındaki üye devletlerin Devlet ve Hükümet Başkanları, İşçilerin Temel Sosyal Hakları'na İlişkin Topluluk Şartı'nı kabul ettiler. Bu, Avrupa'daki işçilere gerçek, kanunen bağlayıcı asgari sosyal standartlar sağlanmasının yolunu açmaya yönelik bir bildirgeydi. Komisyonun mevzuat önerilerinden daha pek çoğu hala üye devletlerden onay bekliyor. Örneğin, yarım gün ve geçici istihdam gibi 'atipik istihdam ilişkileri' içinde çalıştırılanlara ilişkin sorunlar henüz açıklığa kavuşturulmadı. Avrupa Komisyonu bu konuda sosyal ortakların görüşüne başvurmuş durumda.
MAASTRICHT ANTLAŞMASI'NA EK SOSYAL ANLAŞMA
1992'de Maastricht Antlaşması'na bir sosyal politika protokolü eklendi. Birleşik Krallık, sosyal politika anlaşması olarak da adlandırılabilecek bu protokolü imzalamadı. Anlaşma, işyerinde güvenlik ve sağlık, çalışma koşulları, çalışanlara bilgi verilmesi ve danışılması, kadınlar ile erkekler arasında istihdamda fırsat eşitliği ve işsizlerin çalışma hayatına kazandırılması gibi konularda çoğunluk oyu yeterli olmak üzere üye devletlere bazı alanlarda kanunen bağlayıcı kararlar alma yetkisini verdi.
AB mevzuatı için öneri hazırlama görevi Avrupa Komisyonu'na aittir. Komisyon AT Sosyal şartı çerçevesinde Konseye ve Parlamentoya yaklaşık 50 öneri sunmuştur. Örneğin, 1983'te yürürlüğe giren Çalışma Süresi Yönergesi'yle Avrupa'daki işçilerin çoğuna aşağıdaki haklar tanınmıştır:
Ø Her gün 11 saat dinlenme süresi;
Ø Altı saati aşan çalışma günlerinde bir dinlenme arası;
Ø Haftada en az 35 saat kesintisiz dinlenme süresi;
Ø Ortalama olarak 48 saati geçmeyen haftalık çalışma süresi;
Ø Yılda en az dört hafta ücretli izin; ve
Ø Normal olarak günde 8 saat ortalama gece vardiyası.
Sosyal Şart
İşçilerin Temel Sosyal Haklarına ilişkin Topluluk Şartı, Birleşik Devletler dışındaki üye devletlerin Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından 1989'da kabul edildi. Bir siyasi irade beyanı olan bu belge, bağlayıcı olmamasına karşın Birleşik Devletler dışındaki üye devletlerdeki politikalara yol gösteren ilkelerdir. Sosyal Şartın en üstün saydığı 12 temel hak şunlardır:
1. Herhangi bir üye devlette çalışma hakkı.
2. Adil bir ücret alma hakkı.
3. Daha iyi yaşama ve çalışma koşullarına sahip olma hakkı.
4. İlgili üye devlette yürürlükte olan düzenlemelere göre sosyal güvenlik hakkı.
5. Örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı.
6. Mesleki eğitim hakkı.
7. Kadınlar ile erkeklerin eşit işleme tabi tutulması.
8. Bilgilendirilme, danışılma ve katılım hakkı.
9. İşyerinde sağlık korunması ve güvenlik hakkı.
10. Çocukların ve gençlerin korunması.
11. Yaşlıların uygun bir yaşama standardına sahip olma hakkı.
12. Engellilerin toplum ve çalışma hayatıyla daha iyi bütünleştirilmesi.
Sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemeler, iş akdi feshedilen işçilerin korunması ya da kendi ülkelerinin dışındaki bir üye devlette çalışan Topluluk vatandaşlarının çalışma koşulları gibi sosyal politikaya ilişkin diğer alanlarda ise Sosyal Anlaşma'ya göre üye devletlerin temsilcileri arasında oybirliği şartı aranır. Dolayısıyla bir üye devlet, herhangi bir kararı veto ederek engelleyebilir. Sosyal Anlaşmada öngörülen usul ilk kez 1994'te Avrupa işyeri konseylerinin kuruluşuna ilişkin Yönergenin kabulünde başarıyla kullanıldı. Söz konusu yönerge, birden fazla AB üyesi devlette en az 1000 işçi çalıştıran veya iki üye devletin her birinde en az 150 işçi çalıştıran firmaların, çalışanlarına belirli ölçüde bilgi vermesi ve danışması zorunluluğunu getirmektedir.
Anlaşma, ücret, örgütlenme özgürlüğü, grev hakkı ve lokavt hakkı gibi bazı sosyal politika konularını üye devletlerin yetki alanında bırakmaktadır.
ASGARİ SOSYAL STANDARTLAR
AB, Avrupa tek pazarında kıyasıya rekabet tehlikesini ortadan kaldırmak ve böylece mevcut sosyal politika kazanımlarının aşınmasını önlemek amacıyla asgari sosyal standartları yönergelerle belirler. Üye devletlerin kendi iç mevzuatlarına aktarmak zorunda oldukları bu yönergeler, tarafların tümünün taviz vermek zorunda kaldıkları uzun siyasi müzakerelerin sonucudur. Bununla birlikte bu sosyal yasalar, Avrupa'daki çalışma ve yaşama koşullarının düzeyini önemli ölçüde yükseltmiştir. İsteyen üye devletler, kendi yasalarında daha yüksek düzeyde bir koruma öngörebilirler. Uzun dönemli amaç, sosyal standartların bütünüyle uyumlaştırılması değildir; her üye devlet, kendi sosyal sorunlarına uygun gördüğü çözümleri getirmekte özgür kalacaktır. Ancak, AB kendisini düşünce geliştiren, hedef belirleyen, tartışmaları teşvik eden ve genel mutabakat bulmaya çalışan bir sosyo-politik aracı olarak görür.
PRATİK YARDIM
Avrupa ölçeğindeki sosyal politikanın en önemli aracı Avrupa Sosyal Fonu'dur (ASF). Bu fon 1995'te üye devletlerdeki projelerin finansmanına 7,5 milyar ECU katkıda bulunmuştur. ASF'nin katkısının %80'i uzun dönemli işsizlikle ve işgücü piyasasından dışlanmayla mücadele, gençlere gerekli niteliklerin ve iş fırsatlarının sağlanması, fırsat eşitliğinin desteklenmesi ve işçilere sanayideki değişikliklere uyum sağlamalarında yardımcı olunması amacıyla kullanılmıştır. ASF özellikle eğitimcilerin eğitimine, yeniden eğitime ve ek mesleki eğitime ağırlık verir, eğitim kurumları arasında kurulan iletişim ağlarını finanse eder ve niteliklerini geliştirmek isteyen annelere çocuk bakım masrafları için sübvansiyon sağlar. Örneğin, Bremen'de gerçekleştirilen başarılı bir projede çok sayıda kadın büro işleri-teknik işler için gerekli beceriler, sağlık ve bakıcılık meslekleri, bilgi işlem ve telekomünikasyon teknolojisi alanlarında kurslara katılmış ve katılanların yaklaşık %80'i daha sonra iş bulmuştur. Ek eğitim döneminde sadece çocuk bakım giderleri değil aynı zamanda belirli bir asgari gelir de ASF kaynaklarıyla garanti edildiğinden katılımcıların çalışma hayatına dönüşü daha da kolaylaşmıştır.
İşsizlik Avrupalı gençlerin karşı karşıya olduğu en ciddi sorunlardan biridir. Temel ve ek eğitim iş arayan herkes için büyük değer taşır, gençlerin işgücü piyasasında sürekli değişen gereklere uyum sağlamasını kolaylaştırır.
ASF kaynakları, 'İstihdam' ve 'ADAPT' gibi Topluluk inisiyatiflerini desteklemek amacıyla da kullanılır. 'İstihdam' inisiyatifi üç eylem alanını kapsar: 'NOW' kadınlara ek eğitim verilmesini içeren yenilikçi projeleri teşvik eder; 'Horizon' engelliler için iş olanakları ile ilgilidir; 'Youthstart' ise 20 yaşın altındaki gençlere yardıma yöneliktir. Tümü de sınır-ötesi nitelik taşıyan Topluluk inisiyatiflerinde, insanların işgücü piyasasına hazırlanması için yeni yöntemler denenir.
Helios II'nin amacı, engellilerin çalışma yaşamı ile ekonomik ve sosyal hayata kazandırılmasıdır. 'Kansere Karşı Avrupa' yeni bir hayat tarzının yaygınlaştırılması amacıyla tasarlanmıştır. 'LEDA' yerel düzeydeki istihdam inisiyatiflerini destekler. Ayrıca, yaşlılara yardıma yönelik çeşitli önlemler vardır.
Sosyal Diyalog
Sosyal diyalog neyi içerir? Sosyal ortaklar, yani işveren ve işçi sendikaları, yıllardan beri Avrupa düzeyinde örgütlüdür. Bu örgütlere örnek olarak, Avrupa Sanayi ve İşçi Konfederasyonları Birliği (UNICE) ve Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) sayılabilir. Üst örgütler sürekli olarak birbirleriyle yakın ilişki içindedirler. Bu sosyal diyalog Maastricht Antlaşması'yla kurumsallaştırılmıştır. Anlaşmanın 18. maddesine göre, komisyon mevzuat önerilerini sunmadan önce işveren ve işçi temsilcilerine danışır. Ayrıca, sosyal ortaklar kendi inisiyatifleriyle de bazı konularda müzakereye girebilirler: aralarında vardıkları anlaşma Komisyon tarafından Bakanlar Konseyi'nin onayına sunulabilir. Bunun ilk örneklerinden biri, sosyal ortakların Aralık 1995'te içeriği üzerinde mutabakata vardıkları ebeveyn izni ve ailevi nedenlerle izne ilişkin Yönerge'dir.
FIRSAT EŞİTLİĞİ: YÜKSEK ÖNCELİKLİ BİR KONU
Kadınlar ile erkekler arasında ücret eşitliği, AT'yi kuran Antlaşma'nın 119. maddesinde, en baştan beri üstün bir ilke sayılmıştır. Ancak bu ilke Birliğin her yerinde henüz tam anlamıyla uygulamaya konmuş değildir. Çeşitli yönergeler ve Adalet Divanı'nın çok sayıda kararıyla bu temel ilkenin hayata geçirilmesine çalışılmıştır. Bu, mesleki sınıflandırma ve değerlendirme için yeni esasların oluşması, dolaysız ve dolaylı ayrımcılık türlerinin belirlenmesi ve ücret kavramının tanımlanmasına yol açmıştır. Ancak, bu konuda ilerleme sağlayacak birçok düşünce henüz uygulamaya konmamıştır. Bunlara bir örnek, kanıtlama yükümlülüğünün tersine çevrilmesine ilişkin öneridir. İşgücü piyasasında haksızlığa uğrayan pek çok kadın, kanıtlama yükümlülüğü kendilerine düştüğü için şikayette bulunmaktan kaçınmaktadır. Dolayısıyla Avrupa Komisyonu, ayrımcılıktan kuşkulanılması için makul gerekçelerin bulunması durumunda işverenin ayrımcılık yapmadığını gösteren kanıtları sunması gerektiğini önermiştir. Halen bu konuda sosyal ortaklardan görüş alınmaktadır.
Avrupa'nın fırsat eşitliği politikası, kadınlara yönelik mesleki eğitim projelerini ve aile hayatı ile çalışma hayatının daha fazla bağdaşmasını teşvik ederek kadınların iş bulma olanaklarını artırmayı amaçlamaktadır.
1995-97 dönemini kapsayan Avrupa sosyal politika eylem programının başlıca özellikleri
Ø Sosyal Fon'un istihdamı teşvik etmek amacıyla daha etkili biçimde kullanılması
Ø Genel ve mesleki eğitimin teşviki
Ø Birlik içinde serbest dolaşımı teşvik eden önlemler (örneğin, niteliklerin tanın-ması ve emeklilik haklarının aktarılmasına ilişkin esasların gözden geçirilmesi)
Ø Sosyal politikayla ilgili bütün alanlarda asgari koşullar çerçevesinin oluşturulması
Ø Aile ve çalışma hayatının bağdaştırılmasına ve yarı-zamanlı işlere ilişkin yönetmelikler
Ø Sosyal politikanın bütün alanlarında fırsat eşitliği ilkesinin uygulanması
Ø Yoksullara, engellilere ve yaşlılara yardım
Ø Toplumda ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele için ortak eylem
Ø Sosyal diyalogun geliştirilmesi
Ø Gönüllü kuruluşlarla işbirliğinin yoğunlaştırılması
Ø Oluşum halindeki bilgi toplumunun sosyal etkilerinin analizi
Avrupa Parlamentosu'nun bu eylem programına ilişkin olarak hazırladığı bir raporda Avrupa'ya daha fazla sosyal vizyon kazandırılması ve bunun her şeyden önce sosyal ortaklar yoluyla ifade edilmesi çağrısında bulunulmuştur. İşçi-işveren diyalogu tek pazardan kaynaklanan yapısal değişikliklere uyum sağlamanın bir yöntemi olarak kullanılmalıdır. Ebeveyn izni veya yarım gün çalışmaya ilişkin tartışmada olduğu gibi, bu diyalogun ardından işçi haklarını etkili biçimde güvenceye alan Avrupa mevzuatı çıkarılmalıdır.
AVRUPA SOSYAL POLİTİKASININ GELECEĞİ
Gittikçe yaşlanan bir nüfus, değişen istihdam biçimleri ve aile yapılarındaki devrim Avrupa toplumunda kökten bir dönüşüme yol açıyor. Birlik içinde 17 milyon işsizin bulunması istihdam politikasının - hatta denebilir ki bir bütün olarak ekonomik politikanın-sosyal politikanın ne denli ayrılmaz bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Üstelik, artan emeklilik ve sağlık sistemi maliyetleri ancak yüksek bir istihdam düzeyiyle karşılanabilir. Bu nedenle Avrupa Komisyonu Nisan 1995'te 1995-97 dönemi için yeni bir sosyal politika eylem programı önererek sosyal politikanın artık durağan kalamayacağını, yeni koşullara esnek biçimde uyum göstermesi gerektiğini vurgulamıştır. İşsizlikle mücadeleye ve yeni işlerin yaratılmasına yönelik önlemler gündemin ilk maddesini oluşturmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, Avrupa sosyal politikası kapsamındaki faaliyetler işgücü piyasası ve iş hukukunun bununla ilgili yönleri ile sınırlandırılmamalı, AB'nin tüm nüfusunu kapsamalıdır.
MAASTRICHT ANTLAŞMASI'NIN GELİŞİMİ
1996 yılında Hükümetler Arası Konferans, Maastricht Antlaşması'nı etkililiği, uygunluğu ve gelecekte daha fazla geliştirilmesi olasılığı açısından gözden geçirecektir. Aynı zamanda, Birlik ölçeğinde bir sosyal politikanın yeniden biçimlendirilmesi üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. Avrupa Komisyonu'nun sosyal politikadan sorumlu üyesi Pádraig Flynn sosyal politikanın gelişmesinde kritik bir aşamaya gelindiğini, halkın beklentilerini henüz yerine getirememiş olmak gibi acı bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzu söylemektedir. Flynn, temel sosyal hakların Antlaşma’ya dahil edilmesi olasılığının tartışılmasından yanadır. Sadece işçiler için Avrupa ölçeğinde sosyal ilkeler getiren 1989 Sosyal Şartı'ndan farklı olarak, bu durumda söz konusu temel haklar bütün Avrupa vatandaşlarını zorunlu olarak kapsayacaktır.
Antlaşma'ya ayrımcılığa karşı bir maddenin konulmasından kesinlikle yana olan Flynn şunları söylemektedir: 'Irk, renk, cinsiyet, din, yaş ve fiziksel engel gerekçeleriyle ayrımcılığa maruz kalmama hakkını Anlaşma'ya koymamız gerektiği yolundaki inancımı birçok vesileyle ifade ettim. Ayrımcı işlemlere karşı dava açılabilmelidir'. 'Bütün Avrupalılar ayrımcılığa karşı hukuki korumadan yararlanmalıdır'. Flynn Avrupa kurumlarının yetkilerinin özellikle ırkçılıkla mücadele alanında artırılmasını istemektedir. Böylece, güçlüklerle karıılaşan kişiler doğrudan doğruya kurumlara başvurabileceklerdir.
Avrupa Parlamentosu, hükümetlerin Antlaşma'da değişiklikler yaparken tam istihdamı bir AB Antlaşması hedefi düzeyine yükselten ve ulusal istihdam politikalarını koordine edecek mekanizmalar kurulmasını sağlayan 'İstihdam birliği' başlıklı bir bölümü Antlaşma'ya dahil etmeleri gerektiği görüşündedir. Parlamento ayrıca Birliğin her yerinde koruma sağlayan kişisel bir sosyal güvenlik kartı uygulamasının başlatılmasından yanadır. Ayrıca, yaşlıların durumunun iyileştirilmesini, yaşlılara yönelik olarak özel bir eylem programının ve daha fazla mali kaynağın mevcut olmasını ve yaşlıların toplumla daha etkili biçimde bütünleştirilmesini sağlayacak sosyal rollerin geliştirilmesini istemektedir.
Birleşik Krallık'ta yaşayanlar, Avrupa sosyal politikası alanında kaydedilen ilerlemelerin tümüyle kapsamı içinde değildir. Dolayısıyla Avrupa Komisyonu, Birlik ölçeğindeki hukuki çerçevenin yeniden bütün üye devletleri kapsar hale getirilmesini 1996 Hükümetler Arası Konferansı'nın öncelikli amaçlarından biri saymaktadır. Avrupa sosyal politikasını yürütenler -Sosyal Anlaşma'da öngörüldüğü gibi- önce üye devletlerin iç mevzuatına aktarılması gereken yönergeler değil, doğrudan uygulanabilir yönetmelikler çıkarma yetkisini de istemektedir. Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları, daha 1972'de Paris'te yaptıkları toplantıda Avrupa'nın ekonomik ve sosyal alanlarda yeni gelişmeler kaydetmesinin eşit düzey esasıyla ele alınması gerektiğini vurgulamışlardı. Ancak, 'sosyal boyut'un Birliğin pratik politikasında gerçekten eşit rol oynayıp oynamadığı tartışmaya açıktır. Bunun hiç de önemsiz sayılamayacak nedenlerinden biri ekonomik gerekçelerin, ekonomik bütünleşmenin siyasi ve sosyal bütünleşmenin genellikle önünde gidiyor olması gerçeğidir. Bu ilişki uzun dönemde devam edemez.
Kuşaklar arasında dayanışma. 1993'te Birliğin nüfusunun beşte biri 60 yaşın üzerindeydi. 80 yaşın üzerinde bulunanların oranı % 4'e yaklaşmaktadır. Avrupa Birliği'nin amacı yaşlılara daha yüksek bir hayat standardı sunulmasını ve onların toplumla daha etkili biçimde bütünleşmesinin sağlanmasını amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, örnek projeler ile çalışmaları finanse etmekte ve üye devletlere öneriler sunmaktadır. AB'de emekliler herhangi bir üye devlette oturma hakkına sahiptirler; oturdukları ülkede emekli aylıklarını alıp sosyal sigorta haklarından yararlanabilirler. Birden çok ülkede çalışmışlarsa, hakları birleştirilir ve emekli oldukları yerde ödenir.